Tarih ve Şiirin Buluştuğu Nokta

Tespitten Teşvike Psikoloji

“Bağımlılığın tedavisi yoktur veya çok zordur.”

“Babaları ilgisiz olan kız çocukları erken yaşta flört edebilmektedir.”

Son günlerde umuma yayın yapan yayın organlarında duyduğum iki cümle…

Psikoloji ilmiyle meşgul kişiler, söyledikleri ne kadar ilmî, akademik, doğru olursa olsun, sözlerinin dinleyen kişi tarafından nasıl değerlendirileceğini düşünmeliler.

Bir komedi filminde izlemiştim. Adam yanlışlıkla zehirli bir yiyecek yediğini düşünmektedir. Yanında zehirin yan tesirlerini okumaya başlarlar. Kusma, baş dönmesi, gözlerin kararması… Maddeler okundukça komedyen hasta, aynen o yan tesirleri gösterir. Kusar, başı döner devrilir, gözleri görmez olur vs. Aslında zehiri içmemiştir.

İnsan psikolojisi böyle. Sebebini ister ayna nöronları ile izah edin, ister in’ikâs ve insibâğ ile… Yanınızda kaşıntıdan bahsetseler, kaşınırsınız. (Ömer Seyfettin’in de kiraz çekirdeği yutunca apandisiti patlayacağını zanneden bir adama dair hikâyesi de bu psikolojiyi anlatır.)

Cenâb-ı Hak, kötülüğün cehrî bir şekilde tasvirini sevmediğini ifade ederken de herhâlde buna da işaret buyuruyor. Reklâmın iyisi kötüsü yok. Nefsimiz pusuda bir mazeret bekliyor.

Psikoloji ile meşgul kişiler, genel kitleye seslenirken, çok daha fazla dikkatli olmalılar.

Yukarıdaki cümlelere benzer birçok psikolojik ters okunabilen teşhis var.

Açıkçası bunlardan bir kısmı gerçek de değil. Bir tarihte dergiye bir makale göndermişlerdi.

“Ergenlik çağında çocuk Allâh’ı sorgulayabilir.” yazıyordu. Yazan kişiye sordum:
“Sen sorguladın mı?”
“Hayır” dedi.
Kaç kişiye sordun da bu kanaate ulaştın? Vesveseli birkaç zihnin yaşamış olabileceği bir hususu niye genelleyelim? Sonra batılı kaynaklarda bu yazıyorsa çok normal, çünkü teslisi akıl, her yaşta sorgular.

Bağımlılık tedavi edilemez diyen kişi, Tevbe diye bir şeye inanmıyor mu? Câhiliyyenin fazîletler medeniyetine dönüştüğünü unutmuş olmuyor mu? Bişr-i Hafîleri göz ardı etmiş olmuyor mu?

Psikoloji ile maksat eğitimse, eğitim aldanmaktır. Yüz kişiden doksan dokuzu tevbesini bozsa, sen bir kişiye inanacak ve onun reklâmını ilân edeceksin. Bağımlılıktan kurtulmak bal gibi mümkün demelisin. Bu dergâh ümitsizlik kapısı mı?

Akademik üslubun da hataları var. “Bağımlılık tedavi edilemez.” diyen kişi, akademik bir tarife göre bağımlıyı kastediyor. Hâlbuki bu kelime günlük dile düşmüş. Anneler, azıcık düşkün diye;

“Bizim oğlan bilgisayar bağımlısı oldu.” deyip geçebiliyor. O hâlde böyle kavramları kullanırken de dikkat etmek gerekir.

Bir de üslûp olarak, bu ters çıkarımların önünü almak gerekir. Meselâ, yanlış ilişkilere giren kız çocuklarının istisnâ olduğunu belirtmek gerekir. Bunu nefse bahane ettikleri ifade edilmelidir. Hiçbir gerekçenin, Allâh’ın emirlerini çiğnemeye müsaade etmediğini vurgulamak gerekir. Psikolog âdeta yanlışa mazeret sunuyor gibi ifadeler kullanmamalıdır. Maksat elbette bu değil. Babaları ilgisizlikten sakındırmaya çalışıyor fakat o yazıyı babasının ilgisiz olduğunu düşünen ve kanları kaynayan kızlar da okuyor, veya o yayını dinliyor. O hâlde onlara hitap eden paragrafları da serpiştirmeli…

Bunları söylerken bilgi saklanmalı, gizlenmeli de demiyoruz. Fakat teşhis ve tespitlerin, teşvik ve tasdik olmamasına dikkat etmeye mecburuz. Bugün çocuklar, ergenlikten yıllar önce ergenlikteki ruh hâllerinde nasıl olacaklarının modelini, çizgifilmlerden, filmlerden, dizilerden öğreniyorlar. Eşler, babalar, çalışanlar, patronlar… Rollerini öğreniyor ve uyguluyor. Çocukluğunda tacize uğradıysan seri katil olman mazurdur meselâ. Bu modellemeleri de psikoloji ilminin suiistimaline borçluyuz.

Bir de şiir:

Dert aynıdır ammâ yeni târifler var
Eşşeklere merkep diye taltifler var
Bilhassa bu çarpıtma çocuk terbiyesinde;
Artık yaramaz yok, hiperaktifler var…

(Bizzat psikologlar, her çocuğa hiperaktif teşhisi konması veya kondurulmasından rahatsız)

Psikolojik tarafı baskın olan tasavvuf ve kelâm ilimlerinde debenzer sakındırmalar mevcuttur. Bazı «ehlullah»ın bizim eserlerimizi ehli olmayan okumasın demesi, yahut kelâm ilmini avamdan sakındırıcı ifadelergibi… Bunun sebebini merak edenlere şu misal kâfîdir:

Hoca, vaaz kürsüsünde tenzih meselesini ele alıyormuş:

“Allah, mekândan münezzehtir, zamandan münezzehtir, bir yerde mekân tutmaz vs.”

Hacı amca yanındakine fısıldamış: “Yok diyecek de kıvırıyor!”

Fıkıhtan da bir misal:

Yıllar önce, dîni meselelerden anlamayan bir arkadaş;

“Akşam tgrt’de duydum. “Borcu olan namaz kılmıyormuş” dedi.
İzah etmem bir hayli zaman almıştı:

“Kazâ borcu olan, sünnet namaz kılmaz.” şeklindeki Şâfiî görüşünde ısrar ediyor onlar diye…

Fıkıh ile ilgili çok daha net bir misal var fakat yazının ana fikrine aykırı bir teşvikte bulunmamak için yazmıyorum 🙂

Psikoloji üzerine bir başka yazım. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir