Mehmed Âkif
Yıllar önce okuduğum Alev Alatlı’nın romanından bir mevzu kalmış aklımda. Dağılan Türkiye’de bir müşterek arar: Bula bula turnayı bulur. Türkülerdeki turnayı…
Mehmed Âkif, bu memlekette artık çok nadir bulunan bir müştereğimiz…
Kimisi Milli marşın şairi, okulda levhası asılı bir amca diye… Kimisi İslâm şairi diye… Kimisi millî mücadeleye katılmış bir kahraman olarak… Kimisi de gerçekten güzel ahlâkıyla, şahsiyetiyle sever Âkif’i…
Fakat
Şimdi ilâ mâşaallah, ortalık Molla Kasım dolmuş. Oturmuşlar zaman nehrinin kenarına, Safahat’ın yapraklarını koparıp koparıp atıyorlar…
Bir müşterek değerimiz kalsaydı… Olmaz mıydı!
Kadere dil uzatıyormuş… Koca Şeyhulislâm Mustafa Sabri Efendi, o satırları okuduğunda böyle bir tenkit ileri sürmüyor.
Tâif dönüşü Efendimiz’in duâsını bilir herkes… Şu kısmını biliyor muydunuz:
“Sen beni kimlerin eline bırakıyorsun? Senden uzak olan ve beni gördükçe suratını asan haşin kimselere mi? Yoksa davamda bana üstün getireceğin bir düşmana mı?”
Naz makamını, niyaz makamını bilmeyen tuzu kuru molla kasımlar!.. Âkif, bir Rumeli İslâm Devleti olan Osmanlının çöküşüne şahitlik ederken yazdı o satırları… Müslüman kadınlar gemilere bindirilip fuhuşhânelere götürülürken yazdı.
Milletin inkırâzından bahsedildiği için “Irkıma izmihlâl yok!” dedi. Osman Gazi’nin türbesine Yunan çizmesi değdiği için “Korkma!” dedi.
Abduh’u uzaktan tanıyordu. Mısırlı İslâm şairi Ahmed Şevkî nasıl uzaktan, M. Kemal’i mücahid zannederek öven şiirler yazıyorsa, Âkif de uzaktaki Abduh’u methetmişti o kadar.
Âkif’e mealci diyene bile rastladım! İnsaf yahu!.. Mealcilere hizmet etmesin diye mealini, emeği ateşe teslim eden adama bu iftira atılır mı!
Abdülhamid’e ta’nından geri dönmemesini ise ben, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki batılılaşmayı temkinle takip eden müslümanların umumî tavrından bir parça olarak görüyorum. Ne Ahbes’i kötüleyecek, ne de Abdülhamid’e sahip çıkacak vaziyette değildi. Siyasî istinadı olan Ali Şükrü öldürülmüştü. Bu sebeple Akif Mısır’a kaçmıştı. Aklî dengesini yitirmiş karısıyla Mısır’da sürgün hayatı yaşarken, çocuklarına dahî sahip çıkamadı.
Bu cengâver, muvahhid, lafızcı, kelamcı ve Abdülhamid dostlarının âbâ ve ecdâdı keşke sahip çıksaydı da Akif vatanında oturup hatalarını tashih edebilseydi…
Müşterekler bulmak zordur. Yerdekileri yok edip gökte aramayalım müştereklerimizi..
Bir yanıt yazın