Nic’anıı cânı gibii sevmeye buu tûti-i dil
Ruhu âyînesinee her bakıcak can görünür!..
(Hikmetî)
Ruhu âyînesinee her bakıcak can görünür!..
(Hikmetî)
imâleler sesli harfi çift yazarak gösterildi.
Bu gönül papağanı (dudu kuşu), onu nasıl canı gibi sevmesin!
O yârin yanağına, o parlak aynaya ne zaman baksa ona can görünür.
O yârin yanağına, o parlak aynaya ne zaman baksa ona can görünür.
Eskiden papağan cinsi, taklit öğretilen kuşları ayna ile terbiye ederlermiş.
Gönül böyle bir dudu kuşu, yârin yanağı da bir ayna.
Yârin yanağı öyle parlak ki oraya bakan kendini görür.
Muhabbet müşterek vasıfları gördükçe pekişir derler.
Mesnevî’de Hazret-i Peygamber’e, Ebû Cehil’in bakıp çirkin, Ebû Bekir -radıyallâhu anh-‘in bakıp mükemmel, nûrânî bir sûret görmesi kıssası anlatılır. Allah Rasûlü, Ebu Cehil doğru söylüyor, benim yüzüm onun için bir aynadır der.
Gönül, dîdâr-ı yârda can bulur, can görür. Aşk, hayat kaynağıdır.
Yanak neticede tendir fakat orada can (ruh, insanın özü) görünür, denmesi de tahayyülde mücerred bir sayfa açar. Aslında gören ne kendini ne dîdârı görür, hüsn-i mutlakı görür, görebilirse…
Âyîne ve ayn, (ayna ve göz) sâfî ise…
Vezin zaruretiyle “Nice onu (ânı)” ifadesini bileştirerek, nic’anı yapmış ki, arkasından gelen “cânı” ile ayna ve karşısındaki varlık gibi bir tekerrür de meydana gelmiş.
Bir yanıt yazın